Parc de la Tête d’or

Bu şehire bilet almadan önce ne var ne yok diye araştırdığımda burasI çok dikkatimi çekti. Kabul ediyorum ilk seferinde Londra Hyde Park, Amsterdam Vondelpark gibi bir durumla karşılacağımı beklerken tam aksine hiç beklemediğim bir harikalar diyarının ortasına düşüverdim. Yılda 3 milyon ziyaretçinin akınına uğrayan bir park olur mu ? Oluyor işte. Gelin size biraz tüm gezegene örnek olacak bir park anlatayım.

1857’den günümüze..

Park ilk olarak 1857 tarihinde açılmıış. Amaç insanların dinleneceği, nefes alabileceği ufak bir yeşillik. Sonrasında park hızlıca genişlemiş ve günümüze kadar gelmiş. Bugünler de ise, 8 girişi bulunan parkta bir hayvanat bahçesi ve botanik bahçe bulunuyor. Lyon’da şehrin akciğeri olarak kabul edilen bu park günümüzde Lyon’un en önemli noktalarından birisi. Hani İstanbul’da en yüksek gayrimenkul fiyatları boğaz civarındadır ya. Burada da önemli nokta bu park. Parkın çevrsindeki evlerin fiyatları şehrin en yükseklerinden. Halkın son derece önemsediği bu parkta ise gördüklerim beni hayrete düşürdü gerçekten.

Park içinde iki ücretli kısım var

Parka giriş, hayvanları görmek, botanik bahçeyi ziyaret hepsi ücretsiz. Sadece iki yer de para ödüyorsun. Bunlardan birisi tekne turu, diğeri ise çocuklar için atlı karınca. Tekne turu özellikle ilgimi çekti fakat bir tık pahalı geldi. Yarım saati 13 Euro, 45 dakikası 16 Euro, 1 saati 19 Euro.

Park ne demekti ? Unutun o anlamı hemen.

Malum Türkiye şartlarında park bize 2 bank ve bir kaç ağaçtan ibaret bir bölge olarak anlatılsa da, bunun aslında dünya standartlarında gerçeği pek yansıtmadığını gördüm. Zürafa’nın yanından geçtiği, geyikleri banka oturup izleyebileceğin park olur mu ? Fransız yapmış, olmuş. Hatta çok da güzel olmuş. Park içinde sıkılmadan 4 saat geçirdim. Ve inanın bu 4 saatte sadece 10 dakika oturdum. Sürekli dolaştım park içinde.

Hayvanat bahçesi yok ! 

Lyon haritasını açınca Lyon Zoo diye bir alan görseniz de bu aslında gerçeği yansıtmıyor. Çünkü parka girdikten sonra ne bir turnike ne de tel örgülerle çevrili bir alan var. Burada hayvanat bahçesi bilet alarak kuyruğa girdiğin bir yer değil. Çünkü amaç belli. hayvanları özgür bırakmak ! Parka girdikten sonra ilk gördüğüm hayvan zürafaydı. Sanki parkta gördüğüm kedi köpek gibi serbest dolaşıyordu. Üstelik artık o da alışmış. Öyle sakin ki, sanki hoşgeldin Seymen Abi diyecek sandım bir an. Sonra zebralar, geyikler vs vs..  Sabah sporunu bu hayvanların yanından geçerek yapanlar vardı ya. Bir dakika durun ve bu cumleyi düşünün lütfen. Bence basit ama çok da önemli. Başka yer de görmedim gerçekten.

Çiçekler böcekler..

Park içinde bir de Jasmine Botanic Park adında bir bölge var. Burası da gördüğüm en enteresan noktalardan birisiydi gerçekten. Hayatımda görmediğim çiçekleri ve farklı bitkileri burada görme şansım oldu. Özellikle bir kapalı seraya girdiğimde şahit olduğum sıcak ortamda resmen kendimi saunada gibi hissettim. Her türlü bitki için uygun ortamın hazırlandığı bu parka, okullar haftaiçinde çocukları getirir bitkileri gösterirmiş. Tüm okullar mı dedim ? evet dediler. Fransa’da öğrenciler kitaplardan çıkıyor, dünyayı uygulamada tanıyor anlayacağınız.

Fransız çocukları çok şanslı..

Ben ilk hayvanat bahçesi deneyimimi 26 yaşında Gaziantep’te yaşadım. Fransa’da ise, neredeyse her şehirde hayvanat bahçesi var. Paralı mı parasız mı bilmem ama benim kitaplarda gördüğüm hayvanları onlar 3 5 yaşında algılamaya başlıyor ve dünyayı benden önce tanıyor. Diyeceksin ki, yahu bi zebrayı senden önce gördüyse ne olmuş. Bu heves istek meselesi. O merak ettikleri listesinden birini benden önce atlıyor ve sonraki için zemin hazırlıyor. İnsanız sonuçta hep daha ileriyi istiyoruz. Bir çocuğun gelişimi, büyümesi için böyle ortamların ne kadar önemli olduğunu gezdikçe anlıyorum. Böyle bir parkın olduğu için, hatta bir de bedava olduğu için çok şanslısın Lyon. Kabul ediyorum kıskandım sizi Fransız çocuklar..