Kayseri’nin göbeğinde hatta kalbi denilebilecek bir noktada yüzünü Hilton ve Kayseri Kalesine bakan noktada geniş bir meydan görürsünüz. Burası Hunat Hatun Camii ve Külliyesinin bulunduğu bölge. Peki Kayseri’ye gezmeye giden arkadaşlar hiç merak ettiniz mi nedir burası tarihhte yeri nerededir diye ?

Buraya giriş ücretsiz. İçeride bir cafe ve bir çok sanatçının bulunduğu odalar bulunuyor. Mesela ebru sanatı yapan Hasan Usta’dan, Kuran dersi verenlere, Müzik dersi verenden, karikatür dersine kadar bir çok ustanın odaları bulunuyor. Buralarda hem icra ettikleri sanatları inceleyebilir hem de, hediyelik alabilirsiniz. Kayseri’den dönüşte herkes pastırma sucuk alır ama bunun yanına bir de, ebru tablosu gibi el emeği göz nuru hediyelerde alabilirsiniz.

Kayseri merkezde gezerken bir çay içelim diye düşünürseniz, önceliğiniz burası olmalı. Kayseri’yi kutu gibi cafelerde değil de, bu tarz tarihi noktalarda hissetmek lazım. Gelin bir yarım saatinizi ayırın ve çayınızı için, ustalarla sohbet edin derim.

image3-17

Öncelikle Hanut Hatun’dan bahsedelim ?

Mahperi Hunat (Huand) Hatun kimdir?Mahperi Hunat Hatun, Selçuklu Hükümdarı I. Aleaddin Keykubat’ın karısı ve Sultan I. Giyaseddin Keyhüsrev’in annesidir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin en güçlü dönemlerinde yaşamış, eşinin ve oğlunun nüfuzu ile birlikte kişiliği ile toplum içinde haklı bir şekilde güçlü ve saygın bir konum edinmiştir.

Güzelliğinin yanında kültürlü, cömert ve hayırsever bir kişi olarak görülmüş, bu sebeple kendisine “bilge, büyük” anlamına gelen Huand (Hunat-Hunad) ismi yakıştırılmıştır.

Akdeniz kıyısındaki Korakesion (sonradan Kalonoros denilen) ve Alaaddin Keykubat’ın “Alaiye” ismini verdiği kaleler şehri Alanya’nın son hükümdarı İbn Bibi’ye göre Rupenid soyundan gelme Kir Fard isimli Ermeni Beyi’dir. Kalanoros (Alanya) kuşatması sırasında kale sahibi Kir Fard hücumlara dayanamayacağını anlamış ve barış teklif etmiştir.

Kir Fard I. Aleaddin Keykubad’a bir mektup yazıp “Eğer bana aman ve ülkenizde kalan ömrümü geçirecek bir yer verilirse büyük bir lütuf olacaktır” demiştir. Sultan, Kir Fard’ın bu teklifini kabul etmiş ve “Sadakatini ispat için ailesi efradından birini akrabalığımıza arz ederse hakkındaki güvencemiz artmış olur” diye cevap vermiştir. Bu söz üzerine Alanya Beyi Kir Fard kızını I. Aleaddin Keykubad’a eş olarak göndermiştir.

Selçuklu Hükümdarı I. Aleaddin Keykubat’ın karısı ve Sultan I. Giyaseddin Keyhusrev’in annesi olan Mahperi Hunat Hatun, Kir Fard’ın kızıdır.

Hemen arkasından da tarihinden bahsedelim bu bölgenin..

Hunat Hatun Camii, Hunat Hatun Külliyesi olarak adlandırılan yapılar grubunun temel yapısıdır. Duvarları düzgün kesme taştan inşa edilmiş dikdörtgen planlı bir eserdir. Caminin ibadet alanı, 52,5X43,5 metre boyutlarındadır. Duvar kalınlıkları ile beraber cami 55X45 metrrelik bir alana oturmaktadır.
Dikdörtgenin kısa ekseni doğrultusunda 8, uzun ekseni boyunca 10 kemer aralıklarına bölünmüştür. Dört köşe ayaklar kemerleri tutmaktadır. Mihrabın önünde ve orta sahında iki kemer aralığı genişliğe sahip dört köşe iki alan inşa edilmiştir. Mihraba bitişik olarak kare olan bingilere dayanan bir kubbe yükselmektedir. Bu kubbe cami ile beraber inşa edilmiştir.

Ortadaki kare alan ise, şu anda kapalı olup, ilk yapıldığında klasik Selçuklu mimarisinde önemli bir yer alan Ulu Cami, Gülük Camii ve Lala Camii’nde de görülen bir nevi iç avlu niteliğinde ve hemen altında bir şadırvanın yer aldığı aydınlık veya ışıklık denilen alandır. Bu açıklık 1727 yılında kapatılmış ve muhtemelen sonradan yıkılmış veya yıktırılmıştır. 1900 yılında Sultan II. Abdülhamid tarafından bir minare eki ile birlikte bu kubbe tekrar inşa edilmiştir.

19. yüzyılda Anadolu’yu gezen Charles Texier kitabında bu alanın bir açıklık olduğunu belirtmekte ve açıklığı kapatan herhangi bir kubbeden bahsetmemektedir. Caminin ana ve orijinal giriş kapıları doğu ve batı yönündeki taç kapılardır. Sonradan açılan kuzey kapısı ile üç girişi olan caminin kuzey-güney ekseninde on bölümü bulunmaktadır. Aydınlanma yan duvarlardaki mazgal pencereler ve sonradan açıldığı anlaşılan doğu ve kuzey duvarlarında da geniş pencereler ile sağlanmaktadır. Doğu giriş kapısı ile direkt caminin içine girilmektedir.

Klasik Selçuklu mimarisinde minare yoktur. Batı taç kapısı üzerinde yer alan minber-minare ve yine batı taçkapısına dayanan büyük bir minare daha bulunmaktadır. Büyük taş minare Sultan II. Abdülhamid tarafından H.1317’de (M.1900) yaptırılmıştır. Taç kapının üzerindeki minber-minare ise altı ayaklı, altıgen gövdeli, üstü ve külahı de kare planlı zarif bir eserdir. 1727 yılında yapılan onarım esnasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Minarenin olmadığı zamanlarda ise ezan, doğu giriş kapısının güneyindeki duvarın kalınlığı içerisinde açılan ve düz merdiven ile üstüne çıkılan taraçadan yapılmaktaydı. Kaynak : kayseriden.biz

image1-27image2-19

Yorumlar