Değerli Nurhayat Kılıç’a sonsuz teşekkürler..
Günümüzden yaklaşık 1.700 yıl önceydi ve takvimler 326 yılını gösteriyordu. İmparator I. Konstantin’in annesi Helena, Kudüs’e hac ziyaretine gitmişti. Orada Yüce İsa’nın elinin değdiği öne sürülen bir taş görmüş, seyahatten döndüğünde de oğlu Konstantin’den bu taşı İstanbul’a getirmesini istemişti.
Bugün İstanbul’da yanıbaşımızda olan ve tarihte Milyon (Million) Taşı olarak bilinen bu taş, ülkemizdeki en değerli tarihi eserlerden bir tanesi olmasına rağmen pek bilinmiyor. Bugün Yerebatan Sarayı’nın hemen yanında bulunan Milyon Taşı’nın İstanbul’un Doğu Roma başkenti olarak törenler ile açıldığı günlere uzanan bir hikayesi var.
Roma İmparatorluğu tarihinde ilk Hristiyan İmparator olan I. Konstantin Roma şehrinin pagan geçmişi nedeni ile başkenti farklı bir şehre taşımak istiyordu. Bildiğimiz önemli adaylardan biri de Truva’ydı. Hatta Truva için kendisi bir plan bile hazırlamıştı. Rivayete göre, imparator bir gece gördüğü bir rüyanın da etkisinde kalarak fikrini değiştirip İstanbul’da karar kıldı. Yeni şehir ilk başlarda Neva Roma olarak anılmıştı ancak bu isim kabul görmedi ve şehir uzun yıllar boyunca Konstatinopolis olarak anıldı.
İstanbul, Neva Roma olarak yeni başkent olmadan önce Roma dünyanın merkeziydi. Roma’da bugün hâlâ Forum Romana’da yer alan Miliarium Aureum (Golden Milestone) da tıpkı bugünkü Greenwich gibi dünyanın sıfır noktası olarak kabul ediliyordu. “Bütün yollar Roma’ya çıkar.” (Tutte le strade portano a Roma) deyişi de buradan geliyordu. Ama artık herşey değişmişti. Büyük Konstantin kararını vermişti, dünyanın kalbi Neva Roma’da atacaktı, o halde dünyanın başlangıç noktası da burada olmalıydı. Bundan böyle dünyadaki tüm şehirlerin kuş uçuşu mesafesi, mil ölçüsü esas alınarak bu noktadan belirlenecekti. O dönemin kabul edilen uzaklık ölçüsü birimi mil olduğu için bu taşa da Milyon Taşı denildi. Artık dünyanın merkezi Kudüs’ten getirilen bu taştı. Artık dünyanın merkezi İstanbul’du.
Roma İmparatorluğu’nun askerleri, insanları, kültürü ve sanatı taşıyan, gücünün en önemli etkenlerinden biri olan ve “antik dönemin otobanları” olarak nitelendirilen yolları vardı. Via Egnatia bunlardan en önemlisiydi. Neva Roma’da yollar Y biçiminde iç içe geçmiş Y’ler ile dünyaya açılıyordu. İlk Y’nin yani Via Egnatia’nın başında da Milyon Taşı vardı. Bugün küçük bir dikilitaş görünümünde olan Milyon Taşı o günlerdeki önemine ve değerine uygun olarak küçük bir saray görünümündeydi ve bulunduğu yolun başında dünyanın sıfır noktasına işaret ediyordu. O dönemlerde çizilen bir harita ise günümüze kadar ulaşacak ve bizlere Neva Roma’nın dünyanın merkezi olduğunu kanıtlayacaktı. Bugün Viyana’da bulunan ve Roma İmparatorluğu’nun tüm yollarını gösteren çok değerli bir tarihi belge olan Tabula Peutingeriana’da tüm ölçümler İstanbul’daki Milyon Taşı baz alınarak yapılmıştı.
Milyon Taşı, o günlerde şimdiki görünümünden oldukça farklı, dört sütun üzerine oturmuş bir kubbeden oluşan yani tetrapilon bir yapıydı. Tetrapilon yapılar, Roma kültürünün en önemli mimarı yapılarıydı. İsimleri Yunanca tetra ( dört ) ve pilon (sütun) kelimelerinden oluşan bu yapılar, birbirine kemer ile bağlanan dört sütunun üzerine bir kubbenin oturtulması ile inşa ediliyorlardı. Genellikle iki ana yolun kesiştiği noktalara veya coğrafi merkez olarak vurgulanmak istenen yerlere inşa edilen bu tarz anıtlar, dört yöne açılan kapılarıyla kesişimi ve devamlılığı ifade eden sembolik ve estetik yapılardı.
Çift zafer takını andıran bu yapı, yıldız ve gökyüzü temsilleriyle süslenmiş kapalı bir kubbeye sahipti. Anıtın taban kısmında ise büyük ihtimalle Konstantin heykeli ve annesi Helena’nın büstü bulunuyordu. Hemen yanında da İstanbul’u koruduğuna inanılan Tyhke’nin heykeli vardı. Yunan mitolojisinde Tykhe, Okeanos’un kızlarından biriydi, kader, şans ve başarı tanrıçası olarak biliniyordu.
Hemen arka komşusu Ayasofya olan bu minik saray, İstanbul’un 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesine kadar dünyanın sıfır noktası olmaya devam etti. Hatta fetih sırasında Doğu Roma halkının Ayasofya’ya sığındığı ve batıl bir inanışla Fatih ordularının Milyon Taşı’nın yanından geçerken ortadan ikiye ayrılmasını beklediği tarihe not düşüldü.
Fetihten sonra, 16. yy’da su yolları yapımı esnasında, bugün hâlâ anı yerde olan su terazisi, Milyon Taşı’nın yanına inşa edildi. Osmanlı döneminde yine Milyon Taşı’nın hemen yanında yer alan ve yolcuların ve gezginlerin gidecekleri güzergahı tespit etmek için harita satın aldıkları bir ahşap bina olduğu biliniyor.
Milyon Taşı kazılar ile bulunduğu 1952 yılına kadar tarihin karanlık sayfalarında uzun bir uykuya daldı. 2013 yılında yapılan tadilat ve çevre düzenlemesi ile yanına dünya şehirlerinin kuş uçuşu mesafeleri yazıldı. Milyon Taşı eski ihtişamını ve önemini kaybetmiş olsa da şehir meraklıların ilgisini çekmeye devam ediyor. Mütevazı duruşu ile sizin de ona bir “merhaba,” demenizi bekliyor sessiz sedasız. İstanbul’un en güzel mevsimi olan bahar aylarında siz de kendiniz için yeni bir başlangıç yapmak için hevesliyseniz gidip ona bir “merhaba,” diyebilirsiniz… Kim bilir size belki de yeni bir yol haritası fısıldar… Çünkü, tıpkı Uzakdoğulu bilge Lao Tzu’nun dediği gibi “Binlerce kilometrelik bir yolculuk bile tek bir adımla başlar.”