Gelecekte keşke diyececğimiz bir turizm bölgesini kaybedeceğiz büyük ihtimalle.
Gitmeden görmek kesinlikle güzel bir hatıra oldu.
Dicle boyunca yapılan ve Basra’ya kadar açılan tücaretin önemli duraklarından birisi Hasankeyf. Artukluların Roma çağından kalan ayaklar üzerine kurduğu bir köprü kalıntısıü 100 metreyi aşan uzunluğu, 40 metrelik orta kemer açıklığıyla bir zamanlar çağdaşlarının en büyüğüymüş. Ortasındaki ahşap bölüm, kentin kuşatılması halinde açılarak, düşmanın geçmesi de engelleniyormuş.
Dicle’nin en durgun aktığı noktada,salla gelen tüccarların konakladığı yol geçen hanı şimdi günümüzde kafe olmıuş durumda.
Dicle’nin sol yakasında, üzerinde turkuaz sırlı tuğlarla kaplı, Akkoyunlu Uzun Hasanoğlu Zeynel Bey türbesi, doğa ve insan elinin acımasızlığına rağmen bir ovanın ortasında tek başına direnmekte. İlkçağ’da Kef-a adını taşımış, 4.yüzyıldan sonra Süryani Pisposluğu’nun merkezi olmuş. En parlak dönemini 12. yüzılda, Artukluğulları zamanında yaşamış 1954 yılında Hasankeyf’e baraj yapılacağı gündeme gelince halk yöreyi terk etmiş. Baraj efsanesi 1954’den beri geliyor anlayacağınız.
Antik dönemden beri halkın o görkemli mağaralarda yaşıyor olmasını fakirlik belirtisi sayan yöneticiler, İnsan var ama ve yok deyip devlet imkanlarıyla tarihsel kentin üstüne yeni evler yaparak, pek çok anıtı yok etmişler. Maalesef !
1980’lerin başına gelince bölge birinci derecede SİT alanı ilan edilmiş ama, yağma hep sürmüş. Eserlerin sayımı yapılmadığı gibi, görevli bile yollanmamış. Bu sebeple de çok fazla eser çalınmış.
Mardin’e 90 Midyat’a ise 40 km mesadefe Hasankeyf’e araçla ulaşmak daha mantıklı. Yol kenarında göreceğiniz manzaralar ve geniş ovalar gerçekten göz doyuracak cinsten.
Hasankeyf, Türkiye’nin bir değeridir unutulmamalı..