Sinop Cezaevini gördüm burası da aynıdır diye sakın düşünme. Tam tersi, daha derli toplu daha düzenli.. Acılara şahit olabileceğin bir hüzün müzesi Ulucanlar..
Yeni Türkü grubunun türküsü gibi..
Güneş altında tutsaklar, geçen sonbahara bakıyorlar..
Bu müze şanlı tarih veya başka gurur duyacağımız bir şey değil. Aslında üzülmemiz gereken ve empati yapma yeteneğimizi geliştiren, yaşanan acılara canlı gözlerle şahit olmamıza vesile olan bir müze.
Müzeden bahsetmeden önce, bu müze Türkiye’de beni etkileyen,kendimi mahkum gibi hissetmemi sağlayan ve o acıları hissettiğim nadir noktalardan. Kendimi o ranzalarda hissettim gezerken. Parmaklıklar arkasından Ankara’yı izledim adeta. Hüzünlendim, üzüldüm oradaki insanlar için..
Müzeye girdikten sonra ilk durak 9 ve 10.koğuşların bulunduğu, Hilton ismi verilen alan. Hilton denmesinin sebebi ise, üst kattan Ankara manzarası görülmesinden. Bu bölgede daha çok siyasiler, şairler ve gazeteciler kalmış. Yani düşündükleri yüzünden hapse atılanlar..
Müze turuna, tek kişilip disiplin hücrelerini gezerek devam ettim. Gerçeğini aratmayan balmumu heykelleri ve ses efektleri ile gerçekten aktif bir cezaevi havası veriyor Ulucanlar. Sanki kendimi hapishanenin bir mahkumu gibi hissettim. Ses efekti derken mesela diye sorarsan ?
-Yeter artık vurma gardiyan. Nolur vurma bıktım !
-Hiç insaf yok mu sizde ? Allah belanızı versin.
-Davamızdan vazgeçmeyeceğim.
Başka bir hücreden gelen ses,
-Gardiyan su ver ölüyorum.
Bu koridorda yaklaşık 7 8 tane hücre var. Her birinden ayrı bir çığlık vardı.. Yazarken bile tüylerim diken diken.. Müzenin en etkileyici kısımlarının başında geliyor bu hücre koridoru.
Geziye devam ederken, koğuşlara geliyor sıra. Balmumu heykellerinde sanatçılar gerçekten konuşturmuş heykelleri. Selam veresin gelir, hatta çok sabit duran bir güvenlik görevlisi vardı. Onu bile balmumu heykeli sandım. Meğer değilmiş, ben heykel değilim dedi adamcağız 🙂
Yaşanan acılara şahit oldum.. İdam sephasından, koğuş yazılarına, ranzalarda kazınan isimlerden, yemek yapılan kaplara kadar bir çok şeye şahit oldum Ulucan’da.
Türkiye’nin kin duyguları içinde, kardeşilik diye yola çıkan insanların yaşadığı acıların içinden geçtim bu müzede. Hınçlandım, üzüldüm, kederlendim. Ama gelmem gereken bir yermiş iyi ki gelmişim bu müzeye.
Müze Tarihi
Ulucanlar Cezaevi, 2006 yılında faiiyetini bitirdi. Müze, Ulucanlar cezaevinde yapılan yoğun restorasyon çalışmaları sonucu: 2009 yılında başlayan restorasyon çalışmaları tamamlanmış ve ziyarete açılmıştır. Bu restorasyonda birlikte çalışan kurumlar: Adalet Bakanlığı, Altındağ Belediyesi, Ankara Barosu ve Mimarlar Odasıdır. Yılda 60.000 kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Ancak, cezaevi, tarihi süreç içinde, 2 kez yangın geçirdiği için, pek çok belgeye ulaşılamamıştır. Yalnızca, burada yatan eski mahkumlar, görev yapan görevliler ve idam edilenlerin geride kalan yakınlarında bulunan bilgi ve belgeler ve kişisel eşyalar; burada sergilenmek üzere toplanmıştır. Bu restorasyon faaliyetlerinde: cezaevi koğuşlarında, ranzalar ve koğuş duvarlarının boyanmış olması uygun olmamışsa da, aslına uygun olarak düzenlendiği söyleniyor.
Kimler Kalmış Bu Müzede ?
Yılmaz Güney, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Bülent Ecevit, Muhsin Yazıcıoğlu, Nazım Hikmet burada kalan isim yapmış kişiler. Fakat isimleri farklı olsa da, acılarının ortak olduğu binlerce kişi kaldı bu koğuşlarda.
Müze Ulaşımı ve Fiyatları Nedir ?
Müze bölgesine aracınız ile giderseniz, müzenin içine girerek aracınızı park edebiliyorsunuz. İçeride yer yoksa, hemen müzenin yanındaki boşluğa, 7 TL. karşılığında aracınızı park etmeniz mümkündür. Aracınızı park ettikten sonra, hemen solda, camlı bölmeden, giriş ücreti ödeyerek (Tam: 5 TL. ve öğrenci: 2 TL.) müzeye giriliyor. Müze kart geçmiyor.